Huşuyu takip et...
Bugün canım hocam Deniz Bağan, Instagram postunda yazmış;
"... Bir aradayken kendini güven, uyum ve neşe içinde hissettiğin bir grup varsa onlarla zaman geçir. Yargısızca duyulduğun, ait hissettiğin yerde çiçek açarsın. Anlam, sevgi ve bağ kendiliğinden büyür. .... O yolu, o hissi, o kabileyi ve o hali bulduysan, minnetle, sevgiyle orada ol. Hayat zaten bu. Huşuyu takip et."
........
Yoga... Bir hareket biçimi olmanın ötesinde benim için bir tavır, bir yaşam şekli, bir tercih... Öyle mata çıkınca ya da yoga stüdyosuna gidince değil de, gözümü açtığım andan gözümü kapadığım ana denk, her nefesimde izlediğim yol...
Bu yolun her aşamasını seviyorum; yolda karşılaştıklarımla yoluma daha da inanıyorum..
.......
Ağlamak...
Ah büydükçe daha da zorlaşan ağlamak....
Hikayesi olan bir duygu belirtisidir ağlamak....
Küçükken bile "sakın ağlama", "ağlarsan yapmam", "ağla göreyim" denile denile "ağlamamayı öğrenmek" aslında hikaye...
Büyüdükçe "sen de her şeye ağlıyorsun", "aman ne kadar duygusalsın", "kaç yaşına geldin ağlanacak şey mi bu" denile denile "ağlamak hatadır"a dönen bir hikaye...
Hikaye gelişirken; korkunca ağlamamayı, duygulanınca dolan gözlerin göz pınarlarına mendil yapıştırarak o göz damlasının yanaktan süzülmesini engellemeyi öğrenir insan.... Çok major bir sıkıntı, üzüntü olduğunda dahi toplum içinde ağlamaz şöyle hıçkıra hıçkıra insan, eve gider, yatağına yatar, sessizce akıtır gözyaşını... O bile bazen...
Ağlamak öyle bir şey işte; büyüdükçe "hata" hanesine işlenen... Güçsüzlük göstergesi kabul edilen...
Güçlüsün, iş kadını ya da adamısın ve ağlıyor musun? Üstelik sesli... Bir topluluk içinde üstelik... Ne ayıp....
Böyle bir hikayesi vardır ağlamanın; tanıdık mı senin içinde?
.......
Ben ağlamaya yoga sayesinde kavuştum; daha doğrusu önüme açılan güvenli yargısız alan sayesinde tekrar tanıştım...
Ameliyatımı olacağım gün, ameliyathaneye giderken dahi ağlamadım. Güçlü olmalıydım. Ağlarsam korktuğum anlaşılırdı. Narkozdan hemen önce kanıma sunulan sakinleştirici sayesinde, iki damla süzülmüştü sadece gözümden... Ameliyathanede hemşireye diyebilmiştim; çok korkuyorum. Sonrası zaten yok; narkoz... Uyanırken ağladım mı hatırlamıyorum ama sonra da kimseye korkuyorum demedim, bu sebeple asla ağlamadım.
Sonra mı... Yoga yolum olana dek bunu farketmedim bile... Kaç kişi farkında bilmiyorum; Yargıların nasıl bizi bizden çaldığının...
İlk defa 2017 yılında, sangham yani yoga yolumdaki yol arkadaşlarım, ailem ile tanışınca; bana sunulan güvenli alan ve yargısız yaklaşım sayesinde "korkuyorum" diyebildim. Üstelik otuz kişinin içinde :). Devrim ! Dedim ama neden korktuğumu anlamam altı ayımı aldı :); onunla yüzleşmem, merhaba diyip red etmek yerine kabul etmem tam altı ay sürdü; 2018'de yoga inzivam bittikten sonra, eve vardığımda farkettim... Ve... Merhaba korku; sen de benim duygumsun, seninle varım, seninle öğreniyorum...
Ve 2019'un ilk inzivası taze taze bitmişken; kendimle bir tanışma daha yaşıyorum. Sanghamla iken korkusuzca dilimden dökülenler, akıttığım göz yaşlarım.... Nasıl olabiliyor da, onlardan uzaklaşınca geri içime kaçıyorlar :))... Çünkü o hikaye... Ağlamanın hazin hikayesi ile tanışıyorum; anılar beliriyor ve yeni farkediyorum... Ah Bihter... Atmasaydın o günleri içine derken buldum bugün kendimi; şefkatle kendimi sararken... Sonra o şefkat bana yolumu hatırlattı... Şükranla ilerlediğim güzel yolum... Kendimle tanıştığım, kendime şefkat gösterebildiğim, kendimi beğendiğim, sardığım yolum...
Tam da bu nedenle...
Dün en güzel günümdü, bugün en güzel günüm, yarın da en güzel günüm, sonraki gün de sonraki de...
......
Bir olmak... Hepimiz öyle aynıyız ki... Herkesin içinde herkesten bir parça... Hikayelerimiz, tramvalarımız bile öyle benzer ki...
Kendinle tanışman için tek ihtiyacın olan yargısızca, etiketler olmadan senin yanında olan insanlar ve seni mutlu eden bir yol...
Sonra mı?
"Yargısızca duyulduğun, ait hissettiğin yerde çiçek açarsın." -Deniz Bağan
Sevgiyle...
Yorumlar
Yorum Gönder